Dünya tarihi, bir anlamda insanın insana ettiği zulümlerin tarihidir. Yakın coğrafyamızdan başlayarak en uzak diyarlara kadar toplumların kaderlerinin korkunç ve acı dolu sicilinden söz etmek mümkündür. İhtilallere, savaşlara damgasını vuran trajedi şekilleri değişmese de, insanlığın yaralı vicdanı, şiirin dili dışında insanlığın tragedyasını anlatacak daha etkili bir dil bulamamıştır. İlyada, Odysseia, Aeneis bu direnişin en görkemli örneklerindendir. Daha sonraki çağlarda da Mahabharata ve Ramayana örnek verilebilir. Bunlar gibi elimize ulaşan onlarca metin, insanlık trajedisinin kelimelerle çizilmiş canlı resimleri olarak hafızlarımızda yerini almıştır. Şiir, tarihe tanıklık eden bu sözel metinlerin inşasına giden pırıltılı yoldur.
Nuri el-Cerrah, Suriye dramının başlangıcından bu yana bu tanıklık üzerine kuruyor şiirini. Otuz yıldır sürgünde yaşayan şair, son durak Londra’da yaşıyor ve kendi deyişiyle “devrimin o büyük depremi”ni iliklerine kadar hissetmiştir. Bu, onun şiiri için yeni bir kavşak noktası olmuştur. Bir yazısında şöyle der bu hislerle: “Şiir serkeş hayallerin aktığı bir nehirdir. Nehir sadece bir fikre hapsolabilir mi? Hayal de bir puta dönüşebilir mi? Devrim ve şiir, maceranın toprağı ile muhayyilenin göğünü paylaşan ikiz âşıktır.”
Nuri el-Cerrah, Midilli’ye Açılan Tekne’de öznel ile nesneli, gerçek ile hayali, tarih ile efsaneyi, şiirin estetik değerleriyle Suriye trajedisini buluşturarak anlamı çoğaltmıştır. İnsana rağmen insana dair bu çabayı Türkçeye aktarmaktan mutluluk duyuyoruz. Acı ve şifa evrenseldir. Daha insani bir dünya için şifanın üstün geleceği bir gelecek dileğiyle.