Nazan’ın kim olduğu, nereye vardığı, nasıl öleceği belli değil. Belki de kendini tüketti, tüketecek. Ama bilip bilmeden bir eşiği taşıdı durdu. Bak Yusuf. İnsanın tek kurtuluşu varsa, başka bir insandır. Bir mağaraya saklanırsın; sana biri, bir şey, Tanrı seslenir. İster üstüne alınırsın, ister alınmazsın. Ama olur da sözlerine inanacak birini bulursan, işte o zaman kapılar açılır. Nazan’da bu vardı; başka bir insana inanma mucizesi. Bir insan, başka bir insan, sana kalpten inanmazsa, delilik gömleğini çıkaramazsın.
40 Hadis, birbirine inanmak isteyen bir avuç insanın öyküsü. Romanda yakın bir tarihsel dönemin egemen ruh hali kirli ve eleştirel bir gerçekçilikle aktarılıyor. 28 Şubat, cemaatler, tesettür, İslamcı yurtlar, sermaye-din ilişkileri gibi belli bir kesimi belirleyen ayrıntılar modern edebiyat, yakın tarih, devlet, öğrenci örgütleri, savaş gibi izlekler üstünden genişlik kazanıyor. 40 Hadis’in biçem ve dil çeşitliliği ise, anlatılan kişilerin kendi gerçekleri içinde yaşadıkları yabancılaşmayı saydamlaştırıyor.